Zaman nedir? Bu soruya ek olarak onlarca farklı soru sorabiliriz. Mesela başlangıcı neresi veya sonu olacak mı? Büyük gün geldiğinde ve biz yok olduğumuzda zamana ne olacak? Bu sorulara onlarca farklı bilim insanı ve felsefeci cevap aramak için ömürlerini tüketti. Klasik fiziğin babaları olarak bilinen Galileo ve Newton’a göre zaman mutlaktır ve değiştirilemez. Her şeyden bağımsız bir şekilde akıp gider. Ancak bu insanlardan yıllar sonra genç bir adam günlüğüne şu cümleyi yazacaktı ” Newton çok üzgünüm.” Anlayacağınız bu genç adam zaman hakkında çalışma yapan onlarca bilim insanı ve felsefeciye o iş öyle değil diyordu. Pek çoğunuzun anladığı üzere bahsettiğimiz bu genç adam Einstein’dan başkası değildi. Öğrencilik yıllarında ” Olgular benim için önemli değil. Ben tanrının düşünme biçimini anlamaya çalışıyorum. Gerisi teferruattan başka bir şey değildir.” diyen Einstein. Hazırsanız zamanda kısa bir yolculuğa çıkalım.
Zaman nedir?
Zamanın ne olduğunu anlamak için geriye gitmemiz lazım. Yaklaşık 500 yıl öncesine kadar zaman yolculuğu yapmamız kafi. 16. yüzyıla geldiğimizde zaman konusunun bilimsel olarak tartışıldığı ilk bilim insanlarına ulaşmamız mümkün. Bu yüzyılda yaşamış Galileo ile zamana bilimsel olarak ilk adım atılıyor. Daha sonra Newton ve Barrow’un zaman üzerinde yaptığı çalışmalar ile yüzyıllarca kabul görecek zaman kavramının son haline ulaşılıyor. Bu bilim insanlarına göre zaman kavramı mutlaktı, yani değiştirilemezdi. Ayrıca yine bu bilim insanlarına göre zaman kavramı evrenseldi, tüm evrende tek zaman vardı ve bir çizgi halinde akıp gidiyordu. Evrenin her noktasında aynı hızda ilerleyen, ölçülebilen ama algılarımız tarafından algılanamayan bir şeydi zaman. Ayrıca Newton’a göre tüm evren yok olduğunda dahi zaman kendi başına çalışmaya devam edecekti.
Ancak bir sorun vardı. Dünyada her şeyin düşme hızını hesaplayabilen Newton Merkür gezegenin hareketini hesaplayamıyordu. Tüm hesaplamalarda bir hata ile karşılaşıyor ve ” Tanrının işi bu!” diyerek bunu açıklıyordu. Göremediği başka bir gezegenin bu sapmaya neden olduğunu düşündü bir süre. Ama yoktu işte, hiç de olmamıştı zaten. Zamanı sabit kabul ettiği sürece de olmayacaktı.
Modern zaman
Günümüzde bile saygı ile andığımız bilim insanları ve felsefeciler yanılmıştı. Zaman tek bir çizgi arasında akan, doğum ile ölüm arasında geçen süre değildi. Evrenin her noktasında aynı olan bir mutlak zaten olmamıştı. Bu bilim insanların yaklaşık 300 yıl sonra bu bilim insanlarına hayran olan Einstein’ın da aklını kurcalayacaktı zaman. Böylece 1905 ve 1915 yıllarında yayınladığı Özel Görelilik ve Genel Görelilik teorilerini yayınlayarak belki de zamanı anlamamıza neden olacaktı. Einstein’a göre evrende tek sabit ışık hızıydı. Hal böyle olunca Newton yasalarındaki bir şeylerin değişmesi gerekiyordu. Özellikle zamanın sabit olduğu fikrinin.
Newton’un düşünce yapısına göre Güneş yok olursa Dünya anında uzay boşluğunda sürüklenmeye başlayacaktır. Ancak Einstein’a göre sabit olan tek şey ışık hızıdır ve hiçbir şey ışık hızını geçemez. Güneş ışınlarının dünyamıza ulaşma hızı ise sekiz dakikadır. Dolayısı ile Güneş’in yok olduğu bir senaryoda sekiz dakika boyunca hiçbir şeyi fark etmeden yaşamaya devam ederiz. Yani anlayacağınız Einstein’a göre zaman bir sabit değildir. Evrende sabit olan tek şey ışık hızıdır. Işık hızı ise evrenimizin limitidir.
Zamanı Anlamak için Işık Hızını Anlamak
Temel fizik eğitimi almış herkes hareketli iki cisim arasındaki hız farkını toplama çıkarma işlemleri ile bulabilir. Aynı yönde giden iki araç düşünün ikisinin hızı da 100KM/S olsun. Bu iki araç içindeki insanlar araçlarının hız farkını 0 olarak algılayacaktır. Yani bir araçtaki insanlar için diğer araç sabit olarak görülecektir. Ancak bu durum ışık hızı için geçerli değil. Işık hızı yaklaşık olarak 300 milyon metre / saniyedir. Biz bunun yarısı kadar hızlı olan bir araç ürettiğimiz varsayalım. Bu araç bir ışık parçacığının yanında harekete başladığı taktirde matematiksel olarak ışık parçacığının hızının 150 milyon metre / saniye olarak görüleceğini düşünüyorsunuz. Ancak yanılıyorsunuz. Çünkü hangi hızda olursanız olun hangi durum altında incelerseniz inceleyin ışık hızı her zaman yaklaşık 300 milyon metre / saniye çıkacaktır.
Bunun nedenini ise açıklayan bir denklem var hepimizin bildiği şu denklem : e = mc ². Bu denkleme göre enerji ve kütle aynı şeydir. Canlı cansız her şey aslında enerjiden ibarettir. Tabii çok ciddi bir enerjiden bahsediyoruz. Mesela bir toplu iğneyi düşünelim. Bu toplu iğneyi oluşturan atomları enerjiye dönüştürmeye çalışsak atom bombasının oluşturduğu enerji kadar bir kuvvet elde ederdik. Konudan sapmadan Einstein’ın sözlerine kulak verelim. ” Bir nesnenin hızı arttıkça enerjisi de artar ve dolayısı ile kütlesi de artar. Işık hızına yaklaştıkça bu kütleyi koruması için sonsuz enerjiye ihtiyaç duyar. Bu nedenle ışık hızını geçmek imkansızdır. ”
Şu an için kabul edilen zaman kavramı ise bundan ibaret. Zaman nedir? Sorusuna yüzyıllardır kafa yoran onlarca bilim insanı ve felsefeciye teşekkür etmek lazım. Ancak modern zamanı bize açıklayan Einstein’ın farklı bir noktada olduğunu düşünüyorum. Belki de bir bilim insanı günlüğüne ” Üzgünüm Einstein.” yazacak. Ancak o gün gelene kadar Einstein’ın zamanına göre yaşamaya devam edeceğiz. Zaman hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Işık hızının her koşul altında aynı hesaplanması sizce ne derece mantıklı? Merak ettiğiniz soruları ve düşüncelerinizi yorumlarda bizlerle paylaşmayı unutmayın. Sağlıcakla kalın!
İlgili :
- Windows Kullanırken Zaman Kazandıran 4 Yöntem!
- Evrenin Teleskoplarla Çekilmiş Harika 5 Fotoğrafı!
- Tüm Dünyada İnternet Kesilirse Ne Olur?